ANADOLU KAVAĞI VE TARİHİ

Bu sayımızda da yine, eşsiz İstanbulumuzun, göz kamaştıran mekânlarından birine daha sizinle birlikte keyifli bir yolculuğa çıkacağız. Niyetimiz İstanbul gibi her açıdan muhteşem bir kentten bir parçayı sunmak olunca doğal olarak işimiz bir hayli zorlaşıyor. Onlarca seçenek arasından sadece birini seçecek olmamız pek hoşumuza gitmese dahi en sonunda birinde karar kılıyoruz ve ismini yöresindeki devasa boyutlu ağaçlardan aldığı söylenilen Anadolu Kavağı’nı yani kendine özgü doğasını korumayı başarabilmiş, tarihsel zenginliklerle kuşanmış bir Beykoz yakutunu seçiyoruz.

    
  Her köşesinde denizle bütünleşmiş bir yaşamın izlerini görebileceğiniz şirin bir sahil köyü Anadolu Kavağı... Balık lokantaları, hediyelik eşya satan dükkânları, emektar tekneleri ve her yıl yüzlerce turisti ağırlayan tarihi anıtlarıyla eşsiz bir mekân. Anadolu Kavağı her mevsim uzaklaşmak için ideal bir yer. Şehrin kalabalığından, gündelik hayatın rutininden kaçıp sığınılacak bir liman gibi adeta. İstanbul’un Karadeniz’le buluştuğu noktada, maviyle yeşilin iç içe geçtiği şirin bir sahil köyü…

      Coğrafi konumuyla, Marmara’dan Karadeniz’e açılan bir kapı olma özelliğini taşıyan Anadolu Kavağı’na kara ve deniz yoluyla ulaşım sağlanabiliyor. Tabi ikisinin de kendine göre güzellikleri var. Siz eğer kara yolunu tercih etmeyi düşünüyorsanız Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden Beykoz sapağını kullanıp yol üstünde uğrayacağınız birçok durak sayesinde manzaralı güzergâhın tadını çıkartarak buraya ulaşabilirsiniz. Tercihinizi deniz yolundan yana kullanmayı seçiyorsanız Eminönü ve Kadıköy’den kalkan şehir hatları vapurlarıyla yapacağınız yolculuk sırasında İstanbul Boğazı’nın tüm güzelliklerine şahit olabilir ve vapurun iskele verdiği her semte uğrama şansını yakalayabilirsiniz. Ya da, tercihiniz kısa bir deniz yoluculuğundan yana ise Sarıyer’den her saat başı kalkan vapurları da seçmek sizin elinizde.

      Anadolu Kavağı denince camileri ve çeşmeleri yanında meşhur Yoros Kalesi ve Yuşa tepesi geliyor ilk olarak insanın aklına. Eğer Beykoz üzerinden geliyorsanız sizin için ilk durak tepenin en uç kısmında bulunan Yoros Kalesi oluyor. Yoros kalesi mimarisi ve duvarlarında bulunan armalarıyla dikkat çekiyor. Bitinyalılar, Gothlar ve Ruslar'ın saldırılarına uğrayan Anadolu Kavağı bir dönem Cenevizlilerin de eline geçiyor. Cenevizliler de 1190 yılında hem denizden hem de karadan gelebilecek saldırılara karşı muhkem bir koruma noktası oluşturmak amacıyla Yoros kalesini inşa ediyorlar. Kale yapısı, klasik dönem kent koruma kültürünün en önemli unsurlarından birisini simgeliyor. Bizanslıların ve ardından da 14.yy.da Osmanlıların eline geçen Yoros Kalesi içinde 25 evlik bir Türk mahallesinin bulunduğundan da söz ediliyor. Evliya Çelebi ise verdiği bilgilerde kavak kasabasının içinde siyah renkli olan kalenin Yıldırım Han tarafından fethedildiğini, Fatih Sultan Mehmed tarafından tamir edilip içine asker konulduğu, çevresinin 200 adım ve dört bir yanının kestane ormanı kaplı olduğundan söz ediyor. Günümüzdeyse tarihi kale gözünü tam karşısındaki Rumeli Kavağı'na dikmiş bakıyor sanki... Yemyeşil bir orman arasından yükselen kalenin 900 yıldır bu manzaraya bakmaktan sıkıldığını sanıyorsanız emin olun yanılıyorsunuz. Çünkü kaleden görünen manzarayı soluğunuzu tutarak izliyorsunuz...

      
Anadolu Kavağı yakınlarındaki oldukça popüler olan bir diğer ziyaret yeri ise boğaza ve Karadeniz’e aynı açıdan hâkim olan ve görkemli panoraması ile dikkatleri üzerine çeken Yuşa tepesidir. Yuşa tepesi, Anadolu Kavağı'nın en önemli simgelerinden birisidir. Anadolu sahilinin altıncı burnu olan Macarburnu’nun yanıbaşında Macar bahçesi olarak adlandırılan bir yerin arkasında yükselen dağın tepesinde bulunan Hz. Yuşa’nın mezarı çok eski devirlerden beri kutsal sayılan ve ziyaretçilerin akınına uğrayan bir mekândır. Denizden yüksekliği iki yüz bir metre olan bu tepe ismini, burada mezarı bulunan Hz. Yuşa’dan almıştır. Tepedeki tekke ve mescit III. Osman’ın sadrazamlarından Yirmisekiz Çelebizade Mehmed Said Paşa tarafından yaptırılmış, Sultan Abdülaziz döneminde ise restore edilmiştir. Burada mezarı bulunduğuna inanılan Hz. Yuşa, Hz. Musa’nın kız kardeşinin oğludur. Çeşitli tefsirlerde Hz. Yuşa’nın Hz. Musa’nın vefatından sonra peygamber olarak görevlendirildiği, Hıristiyanların ve Yahudilerin ona Yeşu dedikleri nakledilir. Yuşa Tepesi tarihin ilk dönemlerinden beri kutsal bir yer olarak kabul edilmiş ve çeşitli uygarlıklar burada kendi dinlerinin mabet ve tapınaklarını inşa etmişlerdir. Bu tepe, tarih boyunca ilgi merkezi olmuş, Sultan III. Selim döneminde bir ara izdihama yol açtığı gerekçesiyle burada mevlit okunması yasaklanmıştır.

      Belki pek çok İstanbullu burayı görmemiş olabilir ama gerçekte İstanbul'a gelen turistlerin uğramadan gitmediği bir yer Anadolu Kavağı. Kavağa uğrayan vapurlardan boyunlarında fotoğraf makineleriyle pek çok turist iniyor. Mahallenin 3 bin olan nüfusunun gelen turistlerle birlikte hafta sonları 20 bine kadar çıktığı oluyor. Anadolu Kavağı ziyaretçilerinin buluştuğu adreslerden biriside merkezdeki balık lokantaları. Kalkandan istavrite kadar her çeşit balığın domates ve yeşilliklerle süslenip sergilendiği tezgâhlar ister istemez gözleri alıyor. Kavağın meydanındaki tarihi ağacın altında biraz oturup soluklanmak ve balıkçıların turistleri davet eden bağırışlarını dinlemek bile bambaşka bir atmosferin içine sokuveriyor sizi. Kavağa vapurlar yanaşıyor, vapurlar kalkıyor... Balıkçı tekneleri denizden yeni çıkardıkları midyeleri kıyıya taşıma telaşında... Karşı kıyıda Rumeli Kavağı göz kırpıp duruyor 'Bize de bekleriz' dercesine... Turistler bu balıkçı mahallesinin her bir rengini fotoğraf makineleri ile ölümsüzleştirme çabasında. Bir şiir tadına bürünüveriyor kavak…

      Askeri bölge ve SİT alanı olması nedeniyle, yeşilinden hiçbir şey kaybetmemiş dahası hiçbir evine bir çivi dahi çakılmamış Anadolu Kavağı’nın. Mahallenin neresinden başınızı yukarı kaldırsanız, arkanız yemyeşil orman Zaten buranın görüntüsü de yıllardır hiç değişmemiş Nüfusu bile 1950'den beri aşağı yukarı aynı kalmış Anadolu Kavağı'nda doğan gençler bile evlendikten sonra burada oturacak yer bulamadıklarından Kavak'tan ayrılmak zorunda kalıyorlar. Aslında bu durum bir bakıma iyi de oluyor. Anadolu Kavağı güzelliğinden hiçbir şey kaybetmeden günümüze kadar bu şekilde gelebilmiş.

      Turist çok olunca, turistik dükkânlar da eksik olmuyor Anadolu Kavağı'nda ama buna rağmen, tipik mahalle havasını hissediyorsunuz yine de Bu yüzden evlerin, rengârenk kapıları, cumbaların arasında gezinmek bambaşka bir his veriyor insana Çoğunuzu üzecek biliyorum fakat ne yazık ki Anadolu Kavağı'nda plaj yok. Ama bu birçok kişinin kayaların arasından denize girmesine engel olmuyor tabi ki Özellikle haftasonları, denize girenler çoğalıyor Anadolu Kavağı'nda.

       Anadolu Kavağı'nda bir gece dahi kalmak isteseniz burada hiçbir konaklama tesisi yok. Bu yüzden akşam olunca burayı, balıkçıları, kaleyi ve muhteşem manzarayı bırakıp şehre dönme vakti geliyor. Muhteşem manzaranın tadı damağınızda, unutamayacağınız bir gün yaşamış olmanın sevinciyle ve insanın ruhunu dinginleştiren temiz havayı son bir kez daha ciğerlerinize çekerek, içinizde hafif bir burukluk hissiyle birlikte ayrılmak zorunda kalıyorsunuz Anadolu Kavağından.

      Eğer yıllardır İstanbul’da oturuyor ve yanı başınızda duran bu eşsiz güzellikten habersizseniz çok şey kaybetmişsiniz demektir. Bence ilk iş olarak takviminizi bir kez daha gözden geçirin ve her mevsim ayrı bir güzelliğe bürünen Anadolu Kavağı’nı ziyaret etmeyi programınıza ekleyin. Henüz İstanbul’a dahi hiç gelmemişseniz olur ya bir gün yolunuz buraya da düşerse diye Anadolu Kavağına uğramayı sakın ha sakın aklınızın bir köşesinden hiç çıkarmayın.

Bugün 1 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol